Hikayeler

Kaplumbağa ve tavşan


Günlerden bir gün, kaplumbağa tavşanın karşısına geçmiş:Ben senden daha hızlı koşarım! demiş. Tavşan: Git işine! demişse de dinletememiş. Sonunda bakmış olmayacak, yarış etmeye hazır olmuş. Gün gösterip sözleşmişler, sonra ayrılmışlar. Günü gelmiş. Tavşan nasıl koştuğunu biliyor ya! hiç aldırmamış, yolun kıyısına kıvrılmış, uyumuş; ama kaplumbağa koşamayacağını biliyor, bir dakikasını bile geçirmemiş, hemen yola düzülmüş, gidecekleri yere tavşandan önce varmış.

 

Keçi ile eşek


Bir zamanlar bir çiftlikte keçi ile eşek beraber yaşıyorlardı. Keçi her zaman kendi yiyeceğini bulmak zorundaydı ama eşek çok çalıştırıldığı için her gün sahibi tarafından beslenirdi. Keçi, eşeğin her gün yüzlerce kilo yük taşıyarak çektiği zahmeti unutmuş, eşeğin sahibi tarafından beslenmesini çok kıskanıyormuş. Ben de bu çiftliğin bir üyesiyim, neden her zaman eşeğin yemi önüne geliyor da ben her gün kendi yemeğimi bulmak zorundayım diye söylenirken, uzun zamandır düşündüğü planı uygulamak için soluğu eşeğin yanında aldı.
Keçi;
-Eşek kardeş, biliyor musun? Ben senin durumuna çok üzülüyorum, her gün durmadan yüzlerce kilo yük taşıyorsun, bir gün olsun rahat ettiğini görmedim, senin de biraz dinlenmeye ihtiyacın var. demiş.
-Eşek;
-Keçi kardeş, durumu biliyorsun. Sahibimin benden başka yüklerini taşıyacak bir hayvanı yok, o yüzden her gün çiftliğin işleri için çalışmak zorundayım. demiş.
-Keçi;
-Eşek kardeş, her şeye koşarsan tabii ki patron seni durdurmaz. Belki hasta olursan ya da ayağın tökezleyip yaralanırsan patron başka bir eşek daha alır o da size yardım eder, beraber sıra sıra çalışırsınız. demiş.

Kral ve ayakkabıları


Bir zamanlar zengin bir ülkeyi yöneten bir kral vardı. Bir gün ülkesinin her köşesini ziyaret etmek istedi. Yollara düştü, dağ tepe demeden her köye, her kasabaya gitti. Saraya döndüğünde, kayalıklardan geçtiği için ayakları epey ağrıyordu. Sürekli yollardaki taşların ve kaya parçalarının ayağını incittiğinden şikayet ediyordu.

Bu nedenle kral, adamlarına ülkesindeki tüm yollara deri döşenmesini emretti. Ülkesindeki tüm yollar deriyle kaplandığında kral rahatlıkla gezip dolaşabilecekti. Ne var ki, tüm yolları deri ile kaplamak oldukça güç idi, çok fazla inek derisi gerekiyordu. Sırf kral daha rahat yürüyebilmesi için çok para harcanacaktı.

Kraliçe bu duruma bir öneri getirdi. Kral’a;
-Neden bu iş için bu kadar çok para harcayacaksınız ki? Tüm yolları deriyle kaplamak yerine sadece bir parça deri kesip kendi ayaklarınızı örterek bu sorunu çözebilirsiniz.dedi.
Kraliçe’nin önerisi Kral’ın hoşuna gitti. Kraliçe’ye hak verip kendisi için deriden bir ayakkabı yaptırıp ülkesini karış karış gezmeye devam etti.


Kaybolmuş adam

Bir adam evinin bahçesinde oturuyormuş. Evinde çok mutlu bir kişiymiş. Kendisini seven bir ailesi, eşi ve çocukları varmış.
Birden yer sallanmaya başlamış, adamı bir o yana, bir bu yana sallamış. Deprem oluyormuş. Yaklaşık olarak 1 dakika deprem devam etmiş. Adam ilk başta donup kalmış, ama deprem bitince hemen yakındaki ormana koşmuş. O kadar hızlı koşuyormuş ki kısa sürede ormana ulaşmış, ancak her yer birbirine benzediği için ormanda kaybolmuş. Hiç durmadan koşuyormuş, yakınında bir evde bir yaşlı kadını görmüş. Her koştuğu turda bu kadını görmeye başlamış: Yaşlı kadın ona hep aynı yerde koşup durduğunu, hiç bir yere gitmediğini söylemiş. Sonunda, kadının söylediği şekilde yavaşlamış. Yaşlı kadın ona
ayaklarındaki yaraları nasıl yosunlarla iyileştireceğini anlatmış ve ormanın dışına, evine giden yolu göstermiş.
Evine ulaştığında tüm ailesi onu merakla bekliyorlarmış. Ona sarılmışlar ve çok sevdiklerini söylemişler. Dönüşünü kutlamışlar ve onun anlattığı hikayeyi bir gün ormanda kaybolurlarsa kendileri de yapacaklarını iletmişler.

 

Cep telefonu ve adam


Bir zamanlar bir adam cep telefonu almak için tüm parasını biriktirmiş, çünkü müzik videoları izlemeyi çok seviyormuş. Eşi ona doğum gününde, çok güzel bir cep telefonu almış. Tam en sevdiği şarkıları dinlerken, şarkıyı kesik kesik dinleyebildiğini ve izleyebildiğini görmüş. Bazı bölümleri atlayarak, keserek çalışıyormuş.Bu cep telefonunun nesi var diye düşünmüş. Bayağı öfkelenmiş. Bu cep telefonunu mağaza da geri almıyormuş, ve elinde bu cep telefonu ile ne yapacağını bilemez halde kalakalmış. Bir cep telefonu tamircisine telefonunu babası ile götürmüş. Tamirci, bu çok yaygın bir sorun,bu sorun genelde yere düşürülen, ekranına vurulan cep telefonlarında görülür demiş.Tamirci, daha sonra ekranın bozulduğu yerleri göstermiş, telefonun içini açarak dışarı ses veren hoparlörün de bozulduğunu göstermiş. Bunu tamir edebilirim, ama bundan sonra bu telefona çok iyi bakmalısın demiş.Tamirci, telefonu eskisinden de daha iyi yapmış. Adam, telefonuna benden korkmana gerek yok. Ben
sana çok iyi davranacağım demiş ve cep telefonuna çok iyi davranarak onun harika müzikler çalmasına yardımcı olmuş.

 

Dolaba saklanan çocuk

Bir gün Ayşe'nin yaşadığı yerde çok büyük bir deprem olmuş. Ayşe, hemen dolabın içine girerek saklanmış. Deprem gelip geçmiş, tüm ailesi kendilerini dışarıya atmışlar. Ama Ayşe o kadar korkmuş ki, dolaptan dışarıya çıkamamış. Tüm ailesi onu her yerde aramışlar. Ayşe o kadar uzun süre dolabın içinde kaldı ki, dışarı nasıl çıkılır onu da unuttu. Okula nasıl gidilir, arkadaşları ile nasıl oynanır hatırlamıyordu.Bir gün, evin telefonu çaldı ve evde kimse yoktu. Ayşe dolabın içinden çıkıp telefonu açtı. Öğretmeni,artık okula gelmesi gerektiğini söylüyordu. Ayşe, evin dışına nasıl çıkılacağını ve okula nasıl gidileceğini de unutmuştu. Ayşe, önce evin odalarını dolaştı, sonra dışarı çıkmak için bir yol buldu ve okuluna gitmek üzere dışarı çıktı. İyi ki de çıkmıştı, tüm arkadaşları okulda kendisini heyecanla ve sevgiyle bekliyorlardı.

Taşa dönen kız

Annesi Zeynep'e hamileyken, bir komşuları yeni gelen çocuğu kıskandı ve ona büyü yaptı. Bu çocuk çok yetenekli olmasına rağmen, yeteneklerini dışarıya yansıtamayacaktı. Zeynep, tüm çocukluğunu kendisini çirkin, işe yaramaz olarak hissederek geçirdi. Okula gidiyor, ama saatlerde hiç kıpırdamadan duruyordu. Sonra gitgide, bir taşa dönüştü, gözlerinden başka hiç bir yeri kıpırdayamaz
hale dönüştü. Zeynep'in durumuna acıyan ve komuşunun yaptığı büyüyü bilen akrabaları, hemen komşuya giderek bu büyüyü bozmasını emretti. Komşu, bir damla iksiri Zeynep'in gözüne damlattı ve Zeynep'in taşlaşması çözüldü.
Zeynep, koşmaya, gülmeye, arkadaşları ile oynamaya başlamış ve büyüyle donduğum için yeteneklerimi ve ne kadar mükemmel olduğumu göremiyordum demiş.

Arabası bozulan çocuk

Ahmet'in harika  arabaları vardı. Bu arabalarına binmeye bayılıyordu. Özellikle bunların içerisinde sarı bir mercedes arabasını en çok severdi. Bir gün, Doruk diye iri yarı bir çocuk geldi ve onun bu mercedes'ini sağa sola çarptı, üzerine çıkarak arabayı tümüyle ezdi. Ahmet, bu duruma çok üzüldü, önce ne yapacağını bilemedi. Sonra, arabasını tamirciye götürdü. Araba tamircisi, ezilmiş koltukların yerine yenilerini dikti, arabayı yeniden boyadı. Ahmet, çok sevindi, arabası eskisinden çok daha iyi olmuştu. Bir daha Doruk gibi arkadaşlar edinmedi, diğer arkadaşları ile mutlu bir şekilde oyunlarını oynadı.

Sobası bozulan ev

Bir zamanlar, bağ evi olarak kullanılan çok güzel bir ev varmış. İçinde çok mutlu bir aile yaşarmış. Bir gün şimşekler çakmış ve soba borusunun dışında kalan bölümüne zarar vermiş. Bu günden sonra, soba evin içerisine duman vermeye ve aşırı ısıtmaya başlamış. Evin içindekiler bir daha geri dönmemek üzere kaçışmışlar. Günlerden bir gün bir tamirci, bu eve gelmiş. Sorunun evdeki sobanın borusundan kaynaklandığını bulmuş.Sonra, sobanın boru bölümünü tamir etmiş. Soba yeniden güzelce çalışmaya ve evi ısıtmaya başlamış.
Soba tamir olduktan sonra, bir aile evi çok beğenmiş ve etrafına çiçekler ekip içinde yaşamaya karar vermişler.


Tenis topu

Ali, arkadaşları ile tenis oynarken, onların gülünç bulduğu anlardan birisinde, bir tenis topu yutmuştu. Bu top, artık ne zaman birileri onu gülünç bulursa bir şeye öfkelenirse ortaya çıkıyordu ve onun karnını ağrıtıyordu.
Artık bu durumdan çok sıkılan Ali, bir doktora gitti, bu topu içinde istemediğini söyledi. Doktor da ona, eğer benimle konuşursan ve içinde seni rahatsız eden şeyleri bana söylersen, kelimelerle birlikte bu top da midenden dışarı çıkacak, sen de rahatlayacaksın demiş. Ali doktora, bu durumu konuşmanın, olayı daha kötüleştireceğini düşünmüştüm, ama sana her şeyi anlatacağım dedi. Ali her şeyi doktora anlatmış ve top da bir süre sonra dışarı çıkmış. Artık bundan sonra onu rahatsız eden her şeyi zamanında anlatmaya başlamış.